14.10.10

İnci ve Yaratıcılık

Bir gün okyanusun derinliklerinde yaşayan bir midyenin içine bir kum tanesi kaçmış, rahatsız etmiş midyeyi. Ne yaparsa yapsın bir türlü dışarı atamıyormuş o ufacık minicik kum tanesini. Düşünmüş bu kum tanesiyle nasıl yaşarım diye ve kum tanesinin çevrisini sırrıyla kaplamaya karar vermiş. Her gün, her dakika, her saniye, an be an hiç durmadan çalışmış, sırrıyla kaplamış kum tanesini. Kum tanesi sırlandıkça büyümeye, büyüdükçe güzelleşmeye başlamış. Midye farkında değilmiş bu değişimin, güzelleşmenin. Tek istediği biraz rahat nefes alabilmekmiş. Gel zaman git zaman midye ölüvermiş ve içindeki inciyi insanlar bulmuşlar, midyeyi de bir köşeye atmışlar inciyi başlarına taç etmişler.

Biz insanların içine de bazen biçimsiz, şekilsiz minicik kum taneleri, yaratıcılık tohumları kaçar; kaçar da kıvrandırır rahat bırakmaz. Sol tarafına kalbinin biraz altına yerleşir, bazen de mide civarına. Artık rahat oturamaz, uyuyamaz olur insan. O zaman o da içine kaçan kum tanesini işlemeye ve ona şekil vermeye başlar. Biraz rahat nefes alabilmek uğruna günlerce çalışır ve sırrıyla kaplar tohumu. Nihayet "inci" meydana geldiğinde bu sefer onu dışarı çıkarmak başkalarına da gösterme telaşı belirir. Ancak kolay değildir başklarıyla paylaşmak o inciyi, eseri. Ne de olsa her zerresinde nefesi var sanatçının, kıskanır sakınır elbet başkalarından, ama yine de gün ışığına çkarır ve insanın beğenisine sunar, köşeye atılmamak dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

limonun posası